Medya: İletişim ortamıdır…
Medya: iletişim araçlarıdır…
İşaret dili alfabesiyle Medya:
Medyanın görevi, her konudaki bilgiyi görsel, işitsel ve yazılı
olarak insanlara aktarma, bilgilendirme,
haberdar etmektir. Kısaca bilgi akışını sağlar.
Çağın şartları gereği son yıllarda hayatımıza bir de ‘Sosyal Medya’
girdi: Facebook, Twitter, Blog, Msn, vs.
Çağın gereği çağdaşlaşıyoruz galiba. Kredi kartı borcu bini aşmış
ama elinde en yeni cep telefonu modeliyle twitıra girip Hophoperoltoperol
twitini atarak mı çağdaş oluyoruz? onu bilemedim işte. Medya çalışanları da özgürce twit atabiliyor
mu? Çağdaş olduysak özgür müyüz aynı zamanda? Özgürlük 140 karaktere sığar mı? Ne
demiş Uğur Mumcu: ‘’Çağdaş olmak, özgürlükten yana olmaktır günümüzde.’’
Zaman çok değerli. İnsanlar artık en hızlı şekilde bilgiye
ulaşmak istiyor. Öğrenciler ansiklopedileri unuttu; ödevlerini internet
ortamında yapıyor. Yemek tarifleri, market siparişleri kadınlara 1 tık uzakta
sadece. Tv programlarına anında mesajla soru soruyorsun. Normal yaşamda
ulaşamayacağın herkes 1 tık ötende. Adı sosyal medya ya sen de sosyal
oluyorsun bahaneyle. Tüm gazete köşe
yazarları elinin altında. Evde televizyona bile gerek yok. Al bir kallavi monitör,
radyodan tv programlarına her şey ayağının altında. Hatta son zamanlarda öyle
bir hal aldı ki bir banka Facebook’ta şube bile açtı. :)) Sosyal medya ile
yapılan işleri alabildiğince sıralayabiliriz, buraya sığmaz yani o kadar çok.
Yararlarını yadsıyamayız tabii ama zararlı yönleri de yok
değil. İlk başta radyasyon geliyor. Bilgi kirliliğini de unutmamak gerek. Bir de
buna insanların sözlü ifade becerilerinin gerilemesi ekleniyor. Sürekli klavye
başında yazan insan konuşmayı unutuyor. İnternet ortamında kelimeleri muhteşem
şekilde bir araya getirenlerin iki lafı bir araya getirememesine şaşmaktan
kendini alamıyor insan. Cep telefonu, internet derken insanlar konuşup
tartışmayı unuttu. Bir de sosyal sanılan ama aslında sanal olan ortamlarda
ahkam kesenler, mangalda kül bırakmayanlar var. Sanıyor ki yazınca protesto
etmiş olacak. Fare dağa küsmüş dağın haberi yok. Amacı maça gitmek olmayan ama maça gidip orayı burayı yakıp
yıkarak deşarj olanlara benzetiyorum ben bunları. Kısaca sosyal sorumsuzluk...
Haberlerin hızına da yetişilmiyor. Sabah evden çıkıp akşam
geldiysen ve bu arada internete girmediysen vay haline. Bu durumda imdada cep
telefonları yetişiyor bazıları için. Otobüste, yolda, vapurda insanları şu
şekilde görüyorum: Sürekli cep telefonlarında parmak kaslarını
güçlendiriyorlar. Klavye karşısında karpal tünel sendromuna yakalanıp sonra da
doktor doktor dolaşıyorlar. Televizyon ekranı önündeki halimiz ise uyuşturucu
bağımlısı misali. Dizilerde adamın bir kelime söylemesi 5 dakika, soldan sağa
dönmesi 7 dakika sürüyor. Herkes acıların kadını yada adamı. Diğer programlarda
sürekli ikilik yaratma, bölme var. Söylenene,sorulana verilen cevap ise eskiden
dediğimiz gibi ‘kel alaka’. Hemen hemen her fikre antitez oluşturmaya çalışan,
sorgulayan benim bile midemi bulandırıyor bu kadar içi boş, gereksiz karşıtlık.
XXI.yy’a bilgi çağı deniyor ya bence bu medya ile ve de sosyal medya ile kafa
karışıklığı yaratma çağı. İnsan, zihni bulanık olunca düşünüp doğru yargıya
varamaz. ‘XX.yy korku çağı’ diyen Albert Camus yaşasaydı XXI.yy’ı nasıl
tanımlardı acaba?
Anı ıskalamamak adına ben de sosyal medyadan nasibini
alanlardanım. Epeydir Feysbuk kullanıyorum ama Twitır maceram yeni sayılır. Ne yalan
söyleyeyim seviyorum ben de. Seviyorum yararlı bilginin anında güncellenmesini.
Seviyorum arada geçen komik benzetmeleri. Seviyorum kendi kendime gülmeyi. Bilgi
paylaşıldıkça güzel olduğundan RT yapmayı da seviyorum. Blogumda yazmayı, blogları okumayı da seviyorum. Ama en çok sevdiğim
nedir biliyor musunuz? Sosyal sorumluluk projeleri ve bunların hayata
geçirilmesi!!!
Sosyal medyayı en iyi kullananlardan biri kuşkusuz Okan
Bayülgen. Yıllardır izlerim kendisini. Allahın bildiğini kuldan saklamaya gerek
yok. Eskiden izleyiciye karşı agresif tavırlarından hiç hoşlanmazdım. Gerçi
bazen öyle insanlar oluyordu ki hak etmiyor değillerdi hani. Bayülgen, Kraliyet
Ailesi programları ile bence yepyeni bir çığır açtı. Ben beş akşam merakla
bekliyorum ama kendisi haftada beş gün nasıl enerji buluyor orası da ayrı :))
Maşallah… bu tip programlara telefonla bağlanmak zordur. Sürekli meşgul çalar,
düşmez o telefon bir türlü. Ama Okan Bayülgen sosyal medya ile bunu da ortadan
kaldırdı. Daha da güzeli twit atma imkanından dolayı ekran başındaki izleyiciye
programa dahilmiş gibi hissettiriyor, interaktifötesi bir şey oluyor… Okan orda bir şey söylüyor, ben hemen twitle cevap veriyorum.
Bazen tüm konuklar eşit konuşma hakkına sahip olamasa da işlediği
konuların bilgilendiriciliğini tartışmaya gerek yok. Ama Okan Bayülgen harika program yapmak
dışında çok daha mühim bir misyon edinmiş durumda: Sosyal Sorumluluk Projeleri…
2011’de Sosyal Sorumlu Yayıncılık Ödülü de almış.
Sanırım bunda bunca yıllık tecrübesinin, yaşının verdiği olgunluğun ve baba
olmasının etkisi var. Umarım bu yolda devam eder ve bir çok kişi onu örnek
alır. Örnek alsın çünkü adam ekranda bir şeyden bahsedip konuyu unutmuyor. Ertesi
gün takip ediyor. O konuda ne yapılmış öğreniyor. Mesela #Gamzeiçin1tüpkan… Programda yer veriyor, yetmiyor sonra
twitırdan ‘’#BenimKahramanimSensin Bugün Donör
olabilmek için kan verme’’, ‘’Alışveriş
manyağı 14Şubatı, Sevgilileri Kurtarma Günü' ne çevirsek Belki Yalnız
Yüreklerimiz Huzur Bulur #BenimKahramanimSensin günü’’, ‘’Gamze için, Donör olmak için başvuranlar
izlenimlerinizi benimle ve diğer dostlarla paylaşır mısınız? #BenimKahramanimSensin’’ diye mesajlar
atıyor.
Halkı duymak, anlamak, halkın sorununu paylaşmak, sorunu duyurmak, halkı
teşvik etmek, halkı motive etmek, halkı takip etmek… Eee, bu adam daha ne
yapsın? Ne olursan ol, Göründüğün kadarsın. Nasıl görünürsen görün;
Karşıdakinin seni gördüğü kadarsın demiş Mevlana. Bayülgen de bana böyle
görünüyor…
Her geçen gün kendisini daha çok takdir ediyorum. Benim takdirimi
kazanması onun umurumda değil belki ama onun bu tip projelerde öncü olması ülkem
için benim umurumda.
Uzun bir yazı oldu. Zaman değerli ne de olsa. Hızlıca göz taraması-scan- ediverin :))
Sevgiyle kalın…
Mevlana’dan: ‘’Güzel söyle de halk, yüzyıllar boyunca okusun.
Allah'ın dokuduğu kumaş ne yıpranır, ne eskir.’’
Çok güzel bir yazı, eline sağlık Zeynep...
YanıtlaSilTEŞEKKÜR EDERİM.
YanıtlaSilbu ne sürat??? nasıl okuyabıldın bu kadar hızlı diyeceğim ama işte sosyal medya :))) değil mi?
YanıtlaSilOkudum okudum :)
YanıtlaSilOkan Bayülgen bugün 14 Şubat 2012'de İzmir'e Gamze Anne'yi ziyarete gitmiş. Helal olsun...Tüm medya çalışanlarına örnek olsun...
YanıtlaSilAyrıca Okan Bey bugünkü Muhallebi Kralı programıyla İşitme Engelliler için tercüman koymuş...Harika..ne diyeyim...
YanıtlaSil