20 Temmuz 2010 Salı

List of foods that correspond with the approximate number of steps that is needed to counteract their caloric effect on your body!!!

Below is a list of foods that correspond with the approximate number of steps that is needed to counteract their caloric effect on your body.

For example, if you were to eat one serving of chocolate ice cream you would need to walk about 1,980 steps. And to put that in perspective, 1,980 steps is just under one mile of walking for the average person. That's a lot of walking to burn off the caloric damage from one serving of ice cream!

You can check out the rest of the list below provided by the GlobalFit website:




One serving of mashed potatoes - 1540 steps
One serving of chocolate ice cream - 1980 steps
Macaroni and cheese - 2640 steps
Large French fries - 6000 steps
Slice of pepperoni pizza - 4560 steps
Cheeseburger - 3840 steps
Doughnut - 2640 steps
Chocolate-chip cookie - 2520 steps
Milk chocolate bar - 2520 steps
16 potato chips - 1800 steps
Mug of beer - 1680 steps
Can of cola - 1680 steps
4 cups of buttered popcorn - 1488 steps
10 thin pretzels - 1320 steps

*Steps based on average calorie burn for a 150-pound person.

So as you can see from the list above if you really feel like you want to indulge in one of those items you now know how much walking you'll need to do to negate all those "empty" calories you just ate!


http://www.self.com/fooddiet/blogs/nutritiondata-dieting-weight-loss

8 Haziran 2010 Salı

DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ

3 GÜNDEN FAZLA SÜREN ADET

KADINLARDA, DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ(KANSIZLIĞA) SEBEP OLABİLECEK BİR ETKEN DE REGLİ DÖNEMİNİN 3 GÜNDEN FAZLA SÜRMESİ...


KULLANILAN İLAÇLAR YADA RAHİMİÇİ ARAÇLAR DA BU SÜREYİ UZATABİLİYOR...


BU DÖNEMİNİZ;

- 3 GÜNDEN UZUN SÜRÜYORSA,
-HALSİZLİK,
-YORGUNLUK,
-İSTEKSİZLİK,
-SOLUK TEN,
-NEFES NEFESE KALMA GİBİ BELİRTİLER VARSA SİZDE DEMİR EKSİKLİĞİNE BAĞLI KANSIZLIK OLABİLİR...LÜTFEN DOKTORUNUZA DANIŞIN.



*************************************************************************************

DÜZENSİZ ADET

DÜZENSİZ ADET KANAMASININ PATERNLERİNE GÖRE İSİMLENDİRİLMESİ:


AMENORE: 3 YA DA DAHA FAZLA ADET DÖNEMİ İCİN GEREKEN SÜREDE HİÇ ADET GÖRMEMEK

OLİGOMENORE: 35 GÜNDEN DAHA SEYREK OLAN KANAMALAR

POLİMENORE: 21 GÜNDEN DAHA SIK OLAN KANAMALAR

HİPOMENORE: ADET KANAMASININ MİKTARININ AZ OLMASI

HİPERMENORE: ADET KANAMASININ MİKTARININ FAZLA OLMASI

MENORAJİ: ADET KANAMASININ SÜRESİNİN UZAMASI

METRORAJİ: ARA KANAMALARIN OLMASI

MENOMETRORAJİ: DÜZENSİZ ARALIKLARLA FAZLA MİKTARDA KANAMA OLMASI

OVÜLASYON: KANAMASI SİKLUS ORTASINDA GÖRÜLEN HAFİF KANAMA

SPOTTİNG: LEKELENME



5 Haziran 2010 Cumartesi

Leptin yüksek ise?

İştahı kontrol eden leptin hormonunun yüksek olduğu kişilerde Alzheimer hastalığı riskinin daha düşük olduğu tespit edildi

Gönüllüler üzerinde 12 yıl süreyle yapılan araştırmada, leptinin düşük olduğu insanlarda bu hastalığın daha çok görüldüğü belirtildi.

Leptin hormonu yağ hücreleri tarafından üretiliyor ve beyne vücudun tok olduğu sinyalini göndererek, iştahın azalmasını sağlıyor. Söz konusu hormon uzun zaman obeziteyle mücadelede kullanıldı.

Şeker hastalığı bulunan obezlerin neden genelde uzun dönemli hafız sorunlarıyla karşılaştığını anlamak için fareler üzerinde yapılan bir araştırmada, leptin verilen deneklerin labirentte yollarını bulmada daha becerikli olduğu tespit edilmişti.

Journal of the American Medical Association dergisinde yayımlanan son araştırmada, Boston Üniversitesi Tıp merkezi tarafından 198 gönüllüye 12 yıl boyunca düzenli beyin taraması yapıldı.

Zaman içinde, leptini düşük olan deneklerin dörtte biri Alzheimera yakalanırken, leptin hormonu yüksek olanlarda bu oran yüzde 6'da kaldı.

Alzheimer Araştırma Vakfı başkanı Rebecca Wood, daha önceki araştırmaların, orta yaşlarda obezitenin bunama riskini artırdığını gösterdiğini hatırlatarak, yeni araştırmanın bunda leptinin de rolü olabileceğini gösterdiğini belirtti.

LEPTİN

Leptin, 1994'de keşfedilen, vücutta özel reseptörleriyle birleşerek vücut ağırlığını, besin alımını ve enerji harcanmasını kontrol eden yağ dokusundan salgılanan bir hormondur. Leptin yağ hücresinde ob-gen tarafından mRNA'ya kodlanarak üretilir. Çok yenilerde yağ dokusu dışında da leptinin üretildiği de belirlenmiştir. Leptin kan yoluyla taşınır ve beyne özel bir transport sistemiyle geçer.

Obezlerde bu taşıyıcı sistem zayıflayarak leptine karşı direnç gelişir. Leptinin dolaşımdaki miktarı vücut yağ miktarıyla orantılıdır. Leptin üretimi, sadece yağ dokusu miktarına bağlı değil aynı zamanda metabolik hormonlar, farmakolojik ajanlar, vücudun enerji gereksinimine de bağlıdır. Leptinin vücut ağırlığı ve metabolizmayı kontrol etmesi yanında nöroendokrin, üreme ve hemopoetik sistemi uyarıcı etkisi de vardır. Son zamanlarda leptin obezite tedavisinde kullanılacak kombine ilaçlar arasında yerini almıştır.


http://tipbilimleri.turkiyeklinikleri.com/abstract-tr_1785.html

Yetersiz uyku açlığa neden olabilir?

İştah mekanizmasında etkili olan kortizol hormonunun salgılanmasını etkileyen uykusuzluk devam ettiğinde tok olsanız bile kendinizi aç hissedebilirsiniz. 32-59 yaş grubunda yapılan çalışma sonuçları günde 4 saat kadar uyuyanların 7-8 saat uyuyanlara göre %73 obez olma riski artmaktadır. Metabolizmanın karbonhidratı enerji olarak kullanma yeteneğini bozarak kan şekeri ve insülin seviyelerinde artışlara neden olan uykusuzluk uzun vadede şeker hastalığı riskini de yükseltebilir.

İŞTAHIM ARTTI...Acaba Yeterince uyumuyor muyum?



Chicago Üniversitesi çalışmasına göre; birkaç uykusuz akşam, vücuda doygunluk sinyalleri ileten leptin hormonunda %18’lik düşüşler, açlığı tetikleyen ghrelinde ise %30’luk artışlar yapabilmektedir. Bu iki hormonal değişime bağlı olarak kişilerde nişastalı besinlere, patates cipslerine ve ekmeğe yönelim %45 artabilmektedir.

Çözüm için uykuya daha çok zaman ayırın. Gün içi artan iştahı durdurmak için daha küçük porsiyonlar tüketmeye gayret edin.

29 Mayıs 2010 Cumartesi

CİLDİMİZ: HERŞEYİMİZ...

ÖZELLİKLE KADINLAR (GERÇİ ŞİMDİLERDE ERKEKLER DE) CİLT -yüz ve vücut- BAKIMINA ÇOK ÖNEM VERİR. PİYASADA DA BİRÇOK ÜRÜN VAR. EĞER HANGİ ÜRÜNÜ ALACAĞINIZI BİLMİYORSANIZ BU SİTE TAM SİZE GÖRE...

İSTEDİĞİNİZ MARKAYI YAZIYORSUNUZ VE İÇİNDEKİ KİMYASALLARI SİZE DÖKÜVERİYOR. BUNLARIN KARŞILARINDA DA KIRMIZI-YEŞİL VE SARI RENKLER VAR.

KIRMIZILAR: ZARARLILAR
SARILAR: ŞÜPHELİLER VEYA TAHRİŞ YAPABİLENLER
YEŞİLLER: GÜVENİLİR OLANLAR


ARTIK HANGİ ÜRÜNÜ ALACAĞINIZI SEÇMEK BU SİTEYLE DAHA KOLAY...

TEK YAPMANIZ GEREKEN PRODUCT SEARCH YAZAN YERE TIKLAMAK VE ÜRÜNÜN ADINI YAZMAK...



www.cosdna.com





KOLAY GELSİN...

28 Mayıs 2010 Cuma

LEZZETLERİN ALTERNATİF KARIŞIMLARI

AŞAĞIDA İSİMLERİNİ VERECEĞİM TENCERE YEMEKLERİNİ DENEDİM, TADINA

BAKTIM: LEZZETLİ, KALORİSİ DÜŞÜK, SAĞLIKLI!!!



-ISPANAKLI KURU BÖRÜLCE: BESİN DEĞERİNİ YİTİRMEMESİ İÇİN ISPANAĞI BUHARDA PİŞİRİP SONRA EKLEYİN

-PAZILI KURU BÖRÜLCE: BESİN DEĞERİNİ YİTİRMEMESİ İÇİN PAZIYI BUHARDA PİŞİRİP SONRA EKLEYİN.

-ISPANAKLI NOHUT: BESİN DEĞERİNİ YİTİRMEMESİ İÇİN ISPANAĞI BUHARDA PİŞİRİP SONRA EKLEYİN.

-PANCAR YAPRAKLI SEMİZOTU: SEMİZOTUNUN BURUK TADINI ALIYOR.

-NOHUTLU KABAK: NOHUTU AYRICA HAŞLAYIN.

25 Mayıs 2010 Salı

AKŞAM EVE GELDİNİZ VE YEMEK Mİ YOK??? O ZAMAN BU TARİFE BAKIN.

BU TARİF TAMAMEN BANA AİT. EVDE YEMEK YOKTU NE YAPAYIM DERKEN BU GÜZEL

TARİF ÇIKTI ORTAYA :))))

HEM SAĞLIKLI HEM DE KISA SÜREDE OLUYOR, ÜSTELİK KALORİSİ DE DÜŞÜK.


EVDE İNCE KESİLMİŞ TAVUK GÖĞÜS VARDI.

TAVUKLARI IZGARADA KIZARTAYIM AMA ÜSTÜNDE SOS OLSUN, KURU OLMASIN DEDİM. AMA ÖLÇÜ SORMAYIN ZİRA GÖZ KARARIDIR :)

SOĞANI DOĞRADIM. BİRAZ KAVURDUM. DOMATESİ RENDELEDİM. HAFİF HAFİF PİŞMEYE BIRAKTIM.

DİĞER TARAFTA TAVUKLARI YAĞSIZ KIZARTMAYA BAŞLADIM.

KARIŞIMA TAZE KEKİK VE MAYDANOZ EKLEDİM. 1 DİŞ SARIMSAK ATTIM. ALMAYA YAKIN BİRAZ DA ZENCEFİL RENDELEDİM. TUZ VE KARABİBER EKLEDİM. PİŞİRDİM. ÇOK ÇABUK OLDU ZATEN.

TAVUKLARIN ÜSTÜNÜ BU KARIŞIMLA KAPLAYARAK SERVİS YAPTIM. YANINA DA BOL

YEŞİLLİKLİ SALATA İLE NEFİS OLDU.



BİR İSİM VERELİM... MESELA: IZGARA TAVUK YATAĞINDA TAZE ZENCEFİLLİ,

KEKİKLİ DOMATES PÜRESİ :))))

23 Mayıs 2010 Pazar

EGZERSİZ: ARA VEREREK Mİ VERMEDEN Mİ YAPILMALI???

Kazushige Goto ve arkadaşlarının 2007'de yaptığı "Enhancement of fat

metabolism by repeated bouts of moderate endurance exercise" adlı çalışmada;

ara vermeden yapılan 60 dakikalık egzersizle 20'şer dakika ara verilerek

yapılan 30'ar dakikalık egzersizler incelenmiş ve 20'şer dakika ara

verilerek yapılan 30'ar dakikalık egzersizlerin yağ metabolizması

üzerinde daha etkili olduğu sonucuna varmışlardır.

Ben deneyeceğim: 30 dakika yürüyüp 20 dakika dinleneceğim.Sonra 30

dakika daha yürüyeceğim. Bakalım ne olacak???

22 Mayıs 2010 Cumartesi

KİLO VERMEK İÇİN YÜRÜYÜŞ NASIL OLMALI?



YÜRÜYÜŞ GENELDE TERCİH EDİLEN KARDİYO EGZERSİZLER ARASINDADIR.

SADECE ZAYIFLAMAK İÇİN DEĞİL SAĞLIKLI OLMAK İÇİN DE YÜRÜYÜŞ YAPMAK GEREKİR. UZMANLAR, YÜRÜYÜŞÜ ALIŞKANLIK HALİNE GETİRİRSEK KALBİMİZİN 15 YIL DAHA GENÇ OLABİLECEĞİNİ SÖYLÜYORLAR. BÜYÜK KAS GRUPLARIMIZI ÇALIŞTIRIR. ORTALAMA 150 ADET KAS DEVREYE GİRER.

YÜRÜYÜŞE BAŞLADIĞIMIZ ZAMAN VÜCUDUMUZ ÖNCE GLİKOJEN KULLANIR. KANDA GLİKOJEN MİKTARININ AZALDIĞINI FARKEDEN BEYNİMİZ GLİKOJENİ DURDURUR VE YAĞLARI PARÇALAYACAK OLAN KARNİTİNİ SALGILAR. BU SIRADA KASLARIMIZA OKSİJEN GEREKİR. OKSİJENİN KASLARA TAŞINABİLMESİ İÇİN DE YÜRÜYÜŞ HIZIMIZ ÖNEMLİDİR. BUNUN İÇİN DE KİŞİ YAĞ YAKIM NABZINA GÖRE YÜRÜYÜŞÜNÜN TEMPOSUNU AYARLAMALIDIR.

YAŞA GÖRE YAĞ YAKIM NABZINI HESAPLAMA FORMÜLÜNÜ DAHA ÖNCE GÜNLERDE BU BLOGDA YAZMIŞTIM. YİNE TEKRAR EDELİM:

Formül = 220 - yaş = en çok nabız sayısı.

220 - 42 = 178
178 * 0.70 = 124.6
178 * 0.60 = 106.8

Bazı kaynaklar bu oranları 0.85-0.50 diye yazıyor.

YÜRÜYÜŞÜ YAĞ YAKIM NABZI ARALIĞINDA YAPMAK LAZIM. ÇÜNKÜ ANCAK BU ARALIKTA VÜCUT OKSİJEN EKSİKLİĞİNE GİRMEZ VE OKSİJEN DENGELİ ŞEKİLDE TÜM KAS VE DOKULARA İLETİLİR. SONUCUNDA DA YAĞ YAKIMI GERÇEKLEŞİR.

TEMPOLU, BOL NEFES ALARAK YÜRÜYÜŞ YAPILMALIDIR. GLİKOJEN KANDA YETERİNCE VE BELLİ BİR SÜREDE AZALMADIKÇA YAĞ YAKIMI GERÇEKLEŞMEZ.

YÜRÜYÜŞ SIRASINDA NABZIMIZ OLMASI GEREKENİN ALTINDA OLURSA GLİKOJEN YAKARIZ, OLMASI GEREKENİN ÜSTÜNDE OLURSA DA AMİNO ASİT YAKARAK KAS KAYBEDERİZ.

ÇOK TEMPOLU YÜRÜYOR VE NEFES NEFESE KALIYORSAK ŞU SORUYU SORMAMIZ GEREK: EVET ÇOK KALORİ HARCIYORUM AMA ACABA BUNUN NE KADARI YAĞ NE KADARI GLİKOZDUR? YAĞ YAKMAK İSTİYORSAK YÜRÜRKEN AŞIRI TEMPOYA GEREK YOKTUR.

YÜRÜYÜŞÜN İLK 12 DAKİKASINDA %80 ŞEKER, %20 YAĞ YAKARIZ. 24.DAKİKADA BU ORANLAR %50 %50 OLUR.

AYRICA NABIZ SAYIMIZA EK OLARAK YÜRÜRKEN DAKİKADAKI ADIM SAYIMIZIN 120 OLMASIDIR. BU ŞEKİLDE DAKİKADA YAKLAŞIK 5-7 KALORİ HARCARIZ.

SONUÇ OLARAK; YAĞ AKMAK İÇİN AŞIRI TEMPOLU, EFORLU YÜRÜYÜŞE GEREK YOKTUR, OLMASI GEREKEN NABIZ ARALIĞINDA KALIRSANIZ YAĞ YAKABİLİRSİNİZ.
AYRICA VÜCUT YAĞ YAKMAYA 20-25.DAKİKADAN SONRA BAŞLAR. O YÜZDEN YÜRÜYÜŞLERİNİZİ MİNİMUM 45 DAKİKA YAPMALISINIZ. YÜRÜYÜŞLE GEREKLİ NABZI YAKALAYAMAZSANIZ HAFİF KOŞUYA GEÇMELİSİNİZ.
YÜRÜYÜŞ SIRASINDA SU İÇMEK DE KANIMIZDA DAHA FAZLA OKSİJENİN OLMASI DEMEKTİR. DOLAYISIYLA YÜRÜRKEN BOL SU İÇMELİYİZ.

YÜRÜYÜŞÜ AÇ KARNINA YAPMAYINIZ. YÜRÜYÜŞ SONRASINDA DA MUTLAKA BİR MEYVE VEYA YOĞURT YİYİNİZ. İNSÜLİN SEVİYESİ DENGELENSİN Kİ VÜCUT YÜRÜYÜŞ SONRASINDA DA YAĞ YAKMAYA DEVAM ETSİN.



15 Mayıs 2010 Cumartesi

GÜNLÜK KALORİ TÜKETİMİ HESAPLAMASI




ÖNCE KISALTMALAR VE AÇIKLAMALARI

RMR: RESTING METABOLIC RATE ----> DİNLENME ANINDAKİ METABOLİZMA HIZI

TEE: THERMIC EFFECT OF EXERCİSE ----> EGZERSİZİN ISIL (TERMİK) ETKİSİ

TEF: THERMIC EFFECT OF FOOD ----> GIDALARIN ISIL (TERMİK) ETKİSİ... BİR GIDAYI YERKEN VE SİNDİRİRKEN HARCANAN ENERJİ
GENELLİKLE TOPLAM KALORİNİN %5 -15 'İ ARASINDADIR. ORTALAMA %10 OLARAK KABUL EDİLİR.

SEDENTARY: HEP EVDE OTURAN/HAREKETSİZ

LIGHTLY ACTIVE: 24 SAAT İÇİNDE 1 SAATLİK EGZERSİZ

MODERATELY ACTIVE: 24 SAAT İÇİNDE 2 SAATLİK EGZERSİZ

VERY ACTIVE: ATLETLER/TARIM İŞÇİLERİ VS./ 9-13 MILES/DAY EGZERSİZ

EXTREMELY ACTIVE: AĞIR İŞÇİLER, TAŞKÖMÜRÜ İŞÇİLERİ VS/ 14-17 MILES/DAY

EGZERSİZ


GELELİM FORMÜLE:

DİYELİM Kİ 42 YAŞINDA BİR KADINSINIZ :).... ve SEDENTARY ACTIVE yani HAREKETSİZ - 60 KİLOSUNUZ.... ESTIMATING RMR IN FEMALES TABLOSUNDA 30-60 YAŞ ARALIĞINA BAKACAKSINIZ.

RMR= (8.7 * KİLO) + 829

RMR= (8.7 * 60)+829

RMR=1351


BU SAYIYA TEE'Yİ EKLEMENİZ GEREKİYOR. TEE'Yİ BULMAK İÇİN DE TABLODAN HANGİ AKTİVİTE SEVİYESİNE DENK GELİYORSANIZ ONU BAZ ALMANIZ GEREKİYOR...




TEE= RMR*ACTIVITY FACTORS

TEE= RMR*SEDENTARY ACTIVE (0.3)

TEE= 1351 * 0.3

TEE= 405.3


RMR + TEE = 1351 + 405.3 ===>1756.3

TEF= 1756'nın %10'nu= 1756.3*0.1= 175.63



VE SONUÇ :))))


GÜNLÜK KALORİ TÜKETİMİ= 1756.3 + 175.63
GÜNLÜK KALORİ TÜKETİMİ= 1931.93



BUNUN ANLAMI: 42 YAŞINDA, 60 KİLO VE HAREKETSİZ BİR KADININ GÜN İÇİNDE YİYECEKLERDEN ALMASI GEREKEN KALORİ MİKTARI 1931.93'DÜR.

BUNUN ÜSTÜNDE KALORİ ALIRSANIZ KİLO ALIRSINIZ. TAM TERSİ ALTINDA KALIRSANIZ KİLO VERİRSİNİZ.





KAYNAK: http://krupp.wcc.hawaii.edu/BIOL100L/nutrition/energy.pdf

9 Mayıs 2010 Pazar

N.A.S.A. also said...

N.A.S.A. also said...


"...for similar levels of heart rate and oxygen consumption, the magnitude of the biomechanical stimuli is greater with jumping on a trampoline than with running, a finding that might help identify acceleration parameters needed for the design of remedial procedures to avert deconditioning in persons exposed to weightlessness."

The feeling of weightlessness you feel as you're jumping up and down on a rebounder is nothing short of exhilarating! It happens because for a split second after jumping up, just before you come down, you are actually weightless! Not only does the brain love this, but you come down with an extra G-force (jumping increases the G-force). Our body weight normally measures 1 G, but 4 G is the most efficient for oxygen absorption.

N.A.S.A. found that the jumping movement of rebounding often falls around 4-G's. This causes the ratio of oxygen consumption to be more than twice as efficient as treadmill running:


"While trampolining, as long as the G-force remained below 4-G's, the ratio of oxygen consumption compared to biomechanical conditioning was sometimes more than twice as efficient as treadmill running."
In fact, N.A.S.A. has been using rebounding to train their astronauts for over twenty years. That's because N.A.S.A. found that rebounding is 68% more efficient than treadmills, running or other forms of exercise. N.A.S.A. also discovered that rebounding was extremely helpful in rebuilding the bone mass and muscle mass that astronauts lose in the weightlessness of space.

Doctors agree with NASA:


"Never in my 35 years as a practicing physician have I found any exercise method, for any price, that will do more for the physical body than rebound exercise."
-Henry Savage, M.D.

NASA said: REBOUNDING is 68% more efficient than jogging

The benefits of using a mini trampoline as part of a healthy lifestyle include:

- 68% more efficient than jogging (NASA, Journal of Applied Physiology 49(5): 881-887)

- Fights fatigue by strengthening the glandular system to increase the capabilities of the thyroid gland, the pituitary gland and the adrenals.

- Rebounding has a natural analgesic effect on the body which helps to relieve joints and pain in the neck, back, and head through the increase of circulation and oxygen flow.

- Conditions and strengthens the heart which allows the resting heart to beat less often. This in turn sends a stronger surge of blood through the veins.

- It provides an extremely effective 'no impact' exercise - especially important for those with less mobility or undergoing rehabilitation.

- Rebounding has been found to lower elevated cholesterol and triglyceride levels.

- It increases metabolism which assists the body in burning more calories.

- One of the primary causes of aging is the declining performance of the heart and circulatory system. Rebounding is incredibly effective in increasing the performance of both the heart and the circulatory system and thus slows the aging process.

- Rebounding specifically stimulates the flow of lymph fluid through the lymphatic system. The change in gravitational forces allows for greater blood flow and this increases the amount of waste and toxins flushed from the body. Rebounding can increase lymph flow by up to 15%!

- Rebounding has also been found to enhance digestion, relaxation, sleep patterns, nerve impulses and muscle fiber.

- Blood pressure can be significantly reduced by rebounding. This is achieved by boosting the muscle tone of the middle arterial muscles and the improvements to the circulatory system.

Who Can Use a Mini Trampoline / Rebounder?

Rebounder's are suitable for everyone - in fact, this is one of the reasons why rebounder's are such sound investments! The whole family is able to benefit from rebounding, from toddlers to grandparents. Many rebounder's come with stabilisers which can help when you first start rebounding or if you are rebounding as part of a course of physiotherapy.


Rebounder's are suitable for everyone - in fact, this is one of the reasons why rebounder's are such sound investments! The whole family is able to benefit from rebounding, from toddlers to grandparents. Many rebounder's come with stabilisers which can help when you first start rebounding or if you are rebounding as part of a course of physiotherapy.

KANGOO JUMP...KANGURU GİBİ ZIPLAYIN :)

Kangoo Jumps provide such a wide range of Health Benefits, that it seems difficult to believe. These benefits are however backed with several specific scientific studies conducted with Kangoo Jumps over the past 10 years.
Moreover, Kangoo Jumps provide all the benefits of "Rebound Exercise" which has been investigated in depth over the past 30 years by Albert E. Carter and other world authorities like for instance N.A.S.A. who quoted:
"Rebound Exercise is the Most Effective and Efficient Form of Exercise Yet Devised by Man".


- Joint Protection
- Injury Prevention
- Recovery Time
- Weight Loss
- Endurance
- Cardiovascular
- Energy
- Face Lift
- Health
- Bone Mass
- Spine
- Stress
- Posture
- All 33 benefits of rebound exercise

SIÇRAMANIN FAYDALARI

Sıçramanın Faydaları

Gününüze canlılık katın! Sıçramak sağlığınızı güçlendirmenin en kolay ve eğlenceli yollarından biridir. Günde, trambolin üzerinde geçireceğiniz bir kaç dakika, size fazla kilolarınızdan kurtulmak, vücudunuzun temizlenmesine yardımcı olmak, bağışıklık sisteminizi güçlendirmek gibi faydalar sağlar; öte yandan iyi bir idman da yapmış olursunuz. Sıçrayın, sonuçlarından memnun kalacaksınız.


Kilo verdirir

Sıçrama fazla kiloları yakmak için iyi bir egzersizdir. Düzenli sıçramak, koşu, bisiklet veya yüzmede olduğu gibi vücutta kalorilerin yakılmasını sağlar. Sıçrama yoluyla lenf sistemi uyarılır. Böylece egzersiz esnasında metabolizmanın hareketlenmesinin sonucu ortaya çıkan asitli atıkların, toksinlerin vücuttan atılması daha kolay hale gelir.

Enerji artırır

Ritmik sıçrama büyük adele gruplarını çalıştırır, soluk alıp vermeyi ve kan akışını hızlandırarak kalbin ritmini düzenler. Bu dolaşımın hızlanması hücrelere taşınan oksijeni ve besin miktarını da artırarak vücudun, enerji seviyesini yükseltir, canlılık sağlar.

Eklemleri korur

Sıçrama güvenli ve faydalı hafif etkili bir idmandır. Trambolinde sıçramak, sert bir zeminde yapılan benzer idman hareketlerine göre, eklemler üzerinde hissedilen darbelerin etkisini çok aza indirdiğinden, çalışmayı daha kolay ve güvenli hale getirir. Bu nedenle eklem sorunları ve sırt ağrılarına karşı çok etkili bir egzersiz yöntemidir.

Detoksu destekler

Sıçramak vücudun kendi kendisini temizlemesine mükemmel bir şekilde yardımcı olur. Lenflerimiz, kalbimiz gibi bir pompa değildir; lenf dolaşımının uyarabilmesi yerçekimine ve adele hareketine ihtiyaç vardır. Trambolin üzerinde ritmik sıçrama her ikisini de sağlar. Vücut ısımız yükseldiğinde terlemeye başlarız, böylece deri yoluyla vücudumuz asitli atıklardan temizlenir. Sıçrama yoluyla büyük adele gruplarının konsantrasyonu, vücudu alkalize eden oksijeni bütün dokulara taşır, karın bölgesindeki organları uyarır ve katı atıkların bağırsaklarımızdan geçişini destekler ve kolaylaştırır.

Bağışıklığı güçlendirir

Bağışıklık hücrelerimizin çoğu lenf sistemiyle taşınır. Lenf dolaşımını güçlendirmek, bu hücrelerin bütun vücudumuzda hareketliliğini ve faaliyetlerini de artırır, vücudumuzun enfeksiyonlarla ve hastalıklarla savaşmasına yardımcı olur.


Sinir sistemini geliştirir ve sakinleştirir

Zıplama hareketiyle, yani vücudumuzun yukarı ve aşağı doğru yaptığı ritmik hareketle, vücudumuzu daha iyi hisseteriz, farkına varırız, deri duyu olarak adlandırılan hissimiz uyanır. Farklı hareketlerin biraradalığı koordinasyonumuzu zorlar ve geliştirir. Sıçrama aynı zamanda iyi bir sters arttırıcıdır, çünkü birbirini tekrar eden sıçrama, sizi bir çeşit trans hali gibi kendinizden geçirir, gevşemenizi sağlar.

Ne kadar süreyle zıplamalısınız?

5 dakikalık seanslarla başlayın ve giderek gelişen zindelik durumunuza göre dereceli olarak artırın. Haftada 3 seanstan başlayarak günde 3 seansa kadar çıkın ve seans başına 15 dakika çalışın. Sağlığınızı güçlendirmeye başlamak günde yalnızca bir kaç dakikanızı alacak.

Önerilen egzersizler

Trambolinde amaç yalnızca yapabileceğiniz kadar yükseğe zıplamak değildir, aynı zamanda da çeşitli ritmik zıplama hareketleri size fayda sağlar. Dengenizi, koordinasyonunuzu ve dayanıklılığınızı güçlendirmek için farklı hareketler yapın:

  • Hafif sıçrama: Trambolini kullanmaya yeni başlayanlar trambolinin yüzeyinden ayaklarını kesmeden yavaş yavaş sıçrama hareketidir.
  • Yürüme, koşma: Bir kez trambolin üzerinde denge kurulduktan sonra dizleri yukarıya çekilerek yapılan yürüyüş ve koşu hareketidir.
  • Twist: Ayaklarını tek bir yöne doğru bakıp, vücudun üst kısmının ise diğer yöne doğru baktığı konumda yapılan bir o yöne, bir buyöne sağlı sollu sıçrama hareketidir.
  • Jumpin Jacks: Klasik “jumpin jack” olarak bilinen hareketin (aşakları ve kolları açarak sıçrama) trambolin üzerinde yapılmasıdır. Bu daha gelişmiş bir harekettir ve trambolinde yapıldığında adaleleri ve kardiyovasküler dayanıklılığı geliştirir ve eklemleri, sert bir zeminde yapıldığından daha fazla korur.


Daha fazla bilgi:

Sağlıklı Yaşam Mağazamızdan:

trambolin junior
Trambolin Junior
Stresin vücutta neden olduğu en önemli sorunlardan biri sarf edilemeyen enerji birikimidir. Bu enerjinin vücuda zarar vermesini önlemek için en iyi yöntem egzersiz yaparak enerjiyi sarf etmektir. Trambolinde zıplamak en iyi enerji atma yöntemlerinden biridir. Trambolin, çocuklar ve yetişkinler için vücudu ve beyni disipline edici mükemmel bir jimnastik ve eğlence aletidir.
Satın almak için tıklayın ...

trambolin sport
Trambolin Junior
Stresin vücutta neden olduğu en önemli sorunlardan biri sarf edilemeyen enerji birikimidir. Bu enerjinin vücuda zarar vermesini önlemek için en iyi yöntem egzersiz yaparak enerjiyi sarf etmektir. Trambolinde zıplamak en iyi enerji atma yöntemlerinden biridir. Trambolin, çocuklar ve yetişkinler için vücudu ve beyni disipline edici mükemmel bir jimnastik ve eğlence aletidir.
Satın almak için tıklayın ...

http://www.thelifeco.com.tr/makaledetayi.aspx?page=2&article=1690

Benefits of Deep Abdominal Breathing


I cannot say enough about the many benefits of deep abdominal breathing. Breathing connects our body to spirit. The umbilical cord breathes and prepares us for our journey in the outside world.

Our breathing contributes significantly to our health. I regard it as one of our most essential tools in healing.

    • Every living thing breathes.

    • Breathing is the vital means we supply oxygen to our bodies.

    • Oxygen is essential for all parts of our body. It is essential for the integrity of our glands, organs and for our brain and nerves.

    • We can live without food for weeks, without water for days, but we will die in a few minutes if we do not have oxygen.

    • Oxygen purifies the blood stream.

    • Oxygen gives us energy and a clear mind.

    • Our brain requires more oxygen than any other organ.

    • Breathing also gets rid of waste products and toxins.

    • Research has shown that when oxygen is withdrawn normal body cells can turn cancerous.

    • Shallow breathing causes premature aging.

    • Shallow breathing stops you from changing the air at the base of your lungs.

    • No machine or man made object, or product, equals our amazing lungs.

    • Use deep abdominal breathing/diaphragmatic breathing as well as chest breathing. This will stimulate to massage abdominal organs and even correct certain inflictions such as heartburn, and gas, as well as calming the nervous system.

    • Breathe through the nose where the tiny hairs can filter anything harmful.

    • Deep breathing allows the lungs to become healthy and strong.

    • Rejuvenates the skin.

    • Rejuvenates the glands, especially the pituitary and pineal.

    • Reduces the work load on the heart.

    • Lowers blood pressure.

    • Reduces insomnia.

    • Relaxes our body and mind.

    • Use power breathing exercises each day.

    See the book, 'Super Power Breathing' by Paul and Patricia Bragg.

Breathing Exercise

    • Stand or lie down.

    • Relax shoulders and upper back

    • Ground yourself.

    • Put your hand on your abdomen, below the navel.

    • Inhale, through your nose, into your lower abdomen.

    • Count to three.

    • Pause for a count of two.

    • Exhale slowly through your nose to a count of three.

    • Repeat eight to ten times.

    • Practice these deep abdominal breathingexercises daily.

Practice noticing your breath. Practice resting in-between the inhale and the exhale. Pause before you speak, or answer the phone. Allow others to finish their sentences. Be aware of things around you. Be aware of your speech..

Mucus and Phlegm

    • Live a balanced healthy life

    • Avoid all dairy.

    • Eat a mucusless diet.

    • Drink 8 or more glasses of distilled water a day.

    • Use fruit juices such as grapefruit, orange, or lemon.

    • Use cayenne, marshmallow, chickweed, mullein, comfrey, horehound, and anise to clear congestion.

    • Buy a good filter for your home.

    • Make sure you are getting enough vitamin C from a natural source i.e. orange juice.

    • Use a hot vapor or steam bath.

Asthma

    • Make major changes where necessary.

    • Follow the guidelines for getting rid of mucus and phlegm.

    • Use natural remedies to get rid of asthma.

Lobelia for Asthma

    • Keep the tincture of lobelia on hand.

    • Use 20 drops in water at the start of an attack.

    • Repeat every 30 minutes three to four times.

There is always another way!


http://www.naturalhealingmadeeasy.com/deep-abdominal-breathing.html

YEDİĞİNİZ SOMON DENİZ Mİ ÇİFTLİK Mİ?


Beslenmelerinde ağırlıkla olan Asyalılar, güzel ciltleriyle bilinen insanlardır. Bunun sebebi, mükemmel cilt için balıkta bulunan iyi yağlara ihtiyacımız olmasıdır. Balıkta ve diğer pek çok deniz ürününde sağlayan Omega-3 EFA’larından bulunmaktadır. Somon, sardalye, ton balığı, uskumru, mercan ve morina Omega-3 EFA’larıyla ve dimethylaminoethanol (DMAE) ile doludur. DMAE hamsi, somon ve sardalyede yüksek oranda bulunmaktadır ve bu maddenin küçük bir miktarı da insan beyni tarafından üretilmektedir. DMAE cildin sıkılığını artırır ve hücre zarlarının bütünlüklerini korumalarına yardımcı olur.

Eğer yeteri kadar ve deniz ürünü yediğinizi düşünüyorsanız, bir kez daha düşünün! Çoğumuz günlük olarak yeterli miktarda Omega-3 yağ asitlerinden almıyoruz ve bunun en önemli göstergelerinden biri de haftalık tüketimimiz. Bu balıklardan haftada iki ya da daha fazla kez yemedikçe ya da Omega-3 desteği almadıkça, cildimiz için faydalı olan docosahexaenoic asit (DHA) ve eicosapentaenoic asit (EPA) bakımından yetersiz kalacağız. Bütün balıklarda DHA ve EPA vardır, ancak oranları türden türe ve doğada ya da tarla çılığıyla yetiştirilip yetiştirilmediğine göre değişir. Eğer deniz ürünü yiyemiyor-sanız, alacağınız 2000 miligramlık yağı kapsülü 150gr. somonla eşdeğerdir. Merak etmeyin: tadı gibi değil.

Yağlara devam
Yağlı deniz ürünleri yağsız olanlara göre daha faydalıdır. Morina, dilbalığı, pavurya, karides gibi yağsız deniz ürünlerinde yağlı balıkların 1/20’si oranında Omega-3 EFA’ları vardır, ayrıca bu oran “kızartılan diğer balıklarda daha azdır. Bazı balıklar diğerlerine oranla on kat fazla yağ içerse bile, kümes hayvanlarına ve kırmızı ete oranla yağsız kalıyor. kırmızı etin bütün proteinine sahiptir ve yarısından bile daha az yağ içermektedir.

Somonunuz ne kadar güvenli ?
Somon, cilt için gerekli olan bütün Omega-3 yağ asitleri, CoQ10, DMAE ve proteinleri içermektedir. Ama asıl önemli olan bunların doğada yetişen somonda bulunmasıdır. Günümüzde sofralarımıza gelen çoğu somon doğada değil, tarla çılığıyla yetişiyor ve ne yazık ki, bu tür balıklar doğada yetişenler kadar faydalı değiller.

Tarla çılığıyla yetiştirilen somonlar kafeslerin içinde beslenerek büyütülürler. ve çeşitli tahıllardan yapılan yemlerle beslenirler. Bu da onların vücutlarındaki yağların oranlarının değişmesine -doymuş yağ oranlarının ve linoleik asit seviyesinin yüksek olması, buna karşılık yararlı yağların azalması sebep olur. Aynı zamanda hastalıklara yakalanmamaları için bu balıklara antibiyotik de veriliyor ki buna doğada yetişen somonlarda rastlamak mümkün değil. Pek çok tarım ilacı ve kimyasal maddeye de maruz kalıyor. Ayrıca azot içeren pisliklerinden söz etmek bile istemiyorum.

Doğal ortamda yetişen somon karides ve krill yiyerek beslenir. Bu yaratıkların içindeki maddeler de somona o doğal pembe rengini verir. Tarlada yetişen somonlar deniz besinlerinden yiyemediklerinden suni şekilde bu pembe rengi kazanması sağlanır. Somonların yemlerine katılarak verilen boyalar hem doğal hem de yapay yolla üretilebilen canthaxanthin ve astaxanthin’dir. Bu bilgi, Özellikle gıda boyalarına alerjisi olanları ilgilendiriyor. Ayrıca tarla somonunda PCB’ler ve diğer tür tarım ilaçları gibi zehirli kimyasallar bulunduğu tespit edilmiştir. Bütün bunlar kanserin, nörolojik problemlerin, bağışıklık sistemi ve hormon bozukluklarının bilinen ve şüphe edilen bütün sebepleri olarak bilinmektedir.

Benim tavsiyem: Tarla çılığıyla yetiştirilmiş somonu sadece mecbur kaldığınızda yiyin, onun dışında denizden tutulanı tercih edin. Konserve olarak satılan somonlar genellikle deniz balıklarıdır. Somonda bulunan Omega-3 yağ asitlerinin aynıları sardalye, uskumru ve aynı zamanda ve ketentohumunda da bulunmaktadır.

Püf noktası
Balığı pişirirken buğulama, buharda pişirme ve ızgara yöntemlerinden şaşmayın. Balığı kızartmak içindeki bütün yararlı yağ asitlerini yok eder ve serbest radikallerin oluşmasına sebep olur.

Cıva Sorunu
Medya, dönem dönem balıktaki cıva seviyesiyle ilgili haberler yapıyor. Peki ama bu konudan ne kadar eminler? Balıktaki ve deniz ürünlerindeki cıva oranıyla ilgili ortaya çı tartışmalar, bu oranların zehirleyici olmadığını gördüklerinde kendiliğinden yok oluyor.

Cıvanın zehirleyici olduğu doğrudur ve bunun insanlara verdiği zararlarla ilgili 1950′lerde Japonya Minamata Koyu yakınlarında pek çok haber çıkmıştır. Orada yaşayan halk, tonlarca cıvanın boşaltıldığı sulardan elde edilen çok sayıda deniz ürünü yemiştir. Ancak uzun süredir yürütülen çalışmalar, bunun gibi özel durumlar dışında, deniz ürünlerinde bulunan cıvanın vücuda zararı olmadığını göstermiştir. Mayıs 2003′te The Lancet’te yayınlanan bir araştırma, düşük miktarlardaki cıvanın kadınlar ya da çocuklar üzerinde zararlı bir etki yarattığına dair bir ıt bulunamadığını göstermektedir. Bu araştırma, balıklardaki cıva oranının Amerika ve Avustralya’dakiyle aynı olduğu Seychelles Adaları’nda yapıldı. Ama asıl önemli olanı, oranın halkının haftada on iki öğün yemesi -yani bizim yaptığımızın neredeyse on katı.

Cıva, suya madenlerin ya da güç istasyonlarının katı atıklarıyla geçmektedir. Alglar* cıvayı emer, küçük zooplankton** hayvanlar algları yer, küçük balıklar zooplanktonları yer ve denizaltındaki beslenme zinciri bu şekilde büyük okyanus balıklarına kadar gider ve en büyük birikme de onlarda olur.

Avustralya ve Yeni Zelanda’daki Gıda Standartlarına (FSANZ) göre, her hafta birkaç kez tüketmeliyiz, ama bunu yaparken köpekbalığı, kılıçbalığı, king mackerel ve marlin balığı gibi balıklardan uzak durmalıyız. Bunlar uzun ömürlü balıklardır ve cıvayı uzun süre vücutlarında biriktirirler. Önceleri vücutlarındaki cıva oranlarının yüksek olduğu söylenen, ama daha sonraları temize çı balıklar, vatos, ling balığı, gemfish ve güneyde yetişen mavi ton balığıdır. Hamile ve hamile kalmaya karar veren kadınların, altı yaşa kadar olan çocukların orange roughy (bir tür levrek) ve çöpçü balığı tüketiminden uzak durmaları tavsiye edilmektedir. Emziren anneler de eğer dikkatli davranmak istiyorlarsa kendilerini bu gruba dahil edebilirler.

Benim herkese tavsiyem, kılıçbalığı gibi derin deniz balıklarını çok fazla tüketmek yerine, farklı balıklar yemeniz. Çünkü sözünü ettiğimiz gerekli yağ asitlerini riske atmaya hiç gerek yok.



http://www.saglikbilgisi.gen.tr/baliga-bagli-kalmak.html

DMAE: rejuvenate your skin and your brain

DMAE: rejuvenate your skin and your brain

Posted using ShareThis

3 Mayıs 2010 Pazartesi

GÜNÜN SÖZÜ :)

''Her madde toksindir , toksin ile toksin olmayanı birbirinden ayıran, dozdur.''


PARACELSUS (1493- 1541)

4 MAYIS DÜNYA GÜLME GÜNÜ

KAHKAHA YOGASI: laughercize


İçten gelen kahkahalarla gülmek bağışıklık sistemini güçlendiriyor, hastalıklara geçit vermiyor.

Moralin bazı hastalıklar için birebir olduğunu, gülmenin de moral üzerinde büyük etkileri olduğunu bilmeyen yok. Uzmanlar hayatı daha pozitif yaşayan insanların daha uzun yaşadığına da dikkat çekiyor. İşte kahkaha ile ilgili bazı bilgiler...

- Paul Ekmen, California Üniversitesi’nde gülme ile ilgili binden fazla kişi üzerinde yaptığı araştırmada farklı 18 gülme türü olduğunu saptamış.

- Güldüğümüzde yüzümüzde 15 kas birlikte çalışıyor... Devamını Gör

- Gülmek erkek ve kadın arasında da farklılık gösteriyor. Erkekler daha kısa süreli gülerken kadınlar daha uzun kahkaha atıyor.

- Güldüğümüz zaman tümör ve virüslerle savaşan hücrelerimizin sayısı da artıyor.

- Özellikle ruhsal bazı hastalıkların tedavisinde gülme terapisi kullanılıyor. Hastalar üzerinde olumlu etkileri olduğu gözleniyor. Patch Adams isimli doktorun çalışmaları bu konuda örnek olarak gösteriliyor.

- Çocuklar günde yaklaşık 300 kez gülüyor, yetişkinler ise günde ortalama 17 kez gülüyor.

- Yetişkinler günde ortalama 6 dakika gülüyor. Bu sürenin önceki yıllarda daha uzun olduğu biliniyor.

- Yanımızda biri olduğunda yapılan espri ya da komik bir olaya yalnız olduğumuzdan on kat daha fazla gülüyoruz.

- En çok yapılan şakalara gülüyoruz. Rakamsal olarak bu oranı yüzde 80 şeklinde ifade etmek mümkün.

- Kadınlar erkeklerden yüzde 126 oranında daha fazla gülüyor.

- Öfke ve kin duygusu bağışıklık sistemini zayıflatıyor. Neşeli ve bol kahkaha atan kişilerin ise bağışıklık sistemi daha kuvvetli.

- Bir gülüş ortalama 6 saniye sürüyor. Gülerken çıkan nefes saatte 100 km hıza ulaşıyor. Gülme esnasında akciğerdeki gaz değişimi 3-4 misline yükseliyor.

-Titreşen adaleler iç organlara masaj yapıyor.

-Bir dakika gülmek 10 dakika kürek çekmek kadar kalori harcatıyor.

-Verimliliği, yaratıcılığı artırıyor.

-İnsan ilişkilerini geliştiriyor: Birlikte gülebilen birlikte üretebilir!


- Güldüğünüzde solunum güçlenip hızlanıyor.

- Vücut diğer zamanlara oranla dört kat daha fazla oksijen alıyor.

- Akciğerlerdeki nem azalıyor. Diyafram hareket ediyor, karın kasları geriliyor.

30 Nisan 2010 Cuma

BİR DERİ HASTALIĞI: PSORİASİS=SEDEF

Psoriasis (SEDEF), etyolojisi kesin olarak bilinmeyen, kronik seyirli, tekrarlayıcı, inflamatuar, hiperproliferatif bir deri hastalıgıdır. Hastalık bulaşıcı değildir.

Psoriasis ile ilgili ilk tanımlamalar Hipokrat (M.Ö. 416-377) ve Celsus (M.Ö.25-M.S.45) tarafından yapılmıstır.

Psoriasis tüm dünyada görülen ve deri hastalıklarının % 6-8’ini olusturan bir hastalıktır.

Görülme sıklıgı cografi, ırksal ve çevresel faktörlere göre degisiklik gösterir. Genellikle soguk kuzey ülkelerinde ve beyaz ırkta tropikal bölgelere göre daha sık görülmektedir.

Her iki cinste esit oranda ve dogumdan itibaren her yasta görülebilen hastalık, aile öyküsü olanlarda daha erken yaslarda baslama egilimindedir. Bununla beraber psoriasis baslangıç yasının 20-30’lu ve 50-60’lı yaslarda iki kez pik yaptıgı bilinmektedir. Hastaların yaklasık %75’inde psoriasisin ilk ortaya çıkısı 40 yasından öncedir.


Psoriasise (SEDEF) eşlik eden hastalıklar


Psoriasisli hastalarda artrit, depresyon, inflamatuar barsak hastalıgı ve
malignansi riski artmıstır.

Özellikle genç, siddetli psoriasisli hastalarda arteriyel ve venöz tromboz için yüksek mortalite riski ve yüksek miyokard infarktüs riski rapor edilmistir.

Saglıklı kontrollerle karsılastırmalı yapılan çalısmalarda psoriasisli hastalarda kardiyovasküler hastalık, diyabet, koroner arter kalsifikasyonu ve metabolik sendrom riskinin arttıgı gösterilmistir. Metabolik sendrom abdominal obezite, dislipidemi (HDL düsüklügü, LDL yüksekligi), hipertansiyon, insülin direnci, proinflamatuvar ve protrombotik evrenin bir arada bulunmasıdır.
Bu faktörler kalp hastalıgı, felç ve diyabet riskini artırmaktadır.

Kardiyovasküler hastalıklar için risk faktörleri olan sigara içimi, obezite, az fiziksel aktivite,
hiperhomosistinemi ve psikolojik stresin prevalansı psoriasisli hastalarda yüksek
bulunmustur.

DERİMİZ

VÜCUDUMUZDAKİ " EN AĞIR ORGAN ":DERİ

Toplam vücut ağırlığının ~16% ve 2.3 m2'lik vücut yüzey alanının 1.2'lik kısmını oluşturur.

Epidermis ve Dermis'ten oluşur .


FONKSİYONLARI :

· Koruma : Fiziksel (Travma , soğuk , sıcak, rüzgar ,...) , biolojik ( Deri aynı zamanda bir immun sistem organıdır.) , UV ışığına karşı , dehidratasyondan ( Deri , üre ve elektrolit atılımı ile böbreğe ve detoksifikasyon açısından da böbrek ve KC'e yardımcı bir organdır . )

· Vücut sıcaklığını düzenleme (Terleme ve vasokontriksiyon ile sıcaklığı azaltırken vasodilatasyon ile sıcaklığı artırmaktadır .)

· UV etkisi ile Vit D sentezi ( Cholecalciferol deride üretilir ve KC ile böbrekte hidroksillenerek 1.25 dihydroxycholecalciferol'e dönüşür . )

· Duysal ( Ağrı , dokunma , sıcaklık , titreşim , basınç , temas , ... )

* Epidermisin kalınlığına bağlı olarak İnce ve Kalın deri olmak üzere ikiye ayrılır .

Neden terleriz?


Terleme, vücut sıcaklığının istenilen aralıkta kalması ve rahatlığının sağlanabilmesi için, vücuda yerleştirilmiş çeşitli mekanizmalar vasıtasıyla yapılan bir dengeleme faaliyetidir.

Terleme, vücuda yerleştirilen bir soğutma mekanizmasıdır. Sıcak bir ortama girildiğinde ısı dengesini sağlamak için vücudun bazı mekanizmaları devreye sokulur ve termostat gibi çalıştırılan sistemle vücut sıcaklığımız dengelenir.

Ter bezleri sadece memelilerde bulunurlar.Cildin derinlerinde yerleşir ve yüzeye kıvrımlı bir salgı kanalı ile açılırlar.Terin % 98'i su,% 2'si ise çeşitli kimyevi maddelerdir (tuz,yağ asitleri,üre,sülfatlar,albümin ve bazı aminoasitler).

TERLEME: HİDROZİS

AŞIRI TERLEME: HİPERHİDROZİS

AZ TERLEME: HİPOHİDROZİS

HİÇ TERLEMEME: ANHİDROZİS

TERİN KÖTÜ KOKMASI: OSMİDROZİS

Ter ilk oluştuğunda pH 7.2-7.3 arasındadır. Deri yüzeyine ulaştığında ise asit yapıda olup pH 5-6 arasında değişir.

Vücudumuza, “ekrin” ve “apokrin” olmak üzere iki grup ter bezi yerleştirilmiştir. Ekrin; avuç içi ve ayak tabanında fazla olmak üzere vücudun her bölgesinde bulunan, “merokrin” salgı yapan ve sayıları 1.6-4 milyon civarı olan ter bezidir.

Ekrin ter bezlerinin en önemli fonksiyonu vücut ısısını düzenlenmesidir. Sırtta 60/cm2 ter bezi varken el içi ve ayak tabanlarında bu sayı 600-700'e kadar çıkmaktadır.
Ekrin ter bezi salgısı başlıca Na, K, HC03, Cl, laktat, üre aminoasitler, protein, NH4 ve proteolitik enzimlerden oluşmaktadır. Ekrin ter bezlerinin salgısı kimyasal olarak asit yapıdadır. Apokrin bezler de bazı farklılıklar dışında, tümüyle ekrin bezlere benzerler.

Sağlıklı bir insanın vücut sıcaklığı son derece kararlıdır, değişmeler nâdiren 0,5 oC’yi aşar.

Hareketsiz bir yetişkinin vücut içi sıcaklığı ortalama 37 oC iken, deri sıcaklığı 31 oC’den 25 oC’ye kadar değişiklik gösterebilir. Vücut sıcaklığının düzenlenmesi vazifesi, hipotalamusa verilmiştir. Orta beynin bir parçası olan Hipotalamusun ön kısmına vücudu sıcaklık artışından koruyan, arka kısmına ise sıcaklık düşüşlerinden muhafaza eden birer merkez yerleştirilmiştir.

Çevreye istenilen seviyede ısı geçişi olmadığında, meydana gelen sıcaklık artışı dolayısıyla, damar genişletilmesi (vazodilatasyon) ve terleme devreye girer. Derideki kan akışı artırılır ve bu şekilde iç bölgelerden dış dokulara ısı geçişinde iki, üç kat artış olur.

Yetişkin bir insanın derisinde normal şartlarda ve istirahat durumunda kalb debisinin % 5-10’u kadar kan bulunur. Sıcaklığın aşırı artması hâlinde kalpdeki kan debisinin % 50-60’ı deriye gönderilir. Eğer buna rağmen vücut içi sıcaklığı hâlâ artmaya devam ediyorsa, vücutta ter salgılanarak ısı geçişi devreye sokulur. Ancak suyun buharlaşmasını engelleyen elbiseler, ortamdaki su buharının kısmi basıncının artması ve hava dolaşımının azalması gibi dış unsurlar önemli bir soğutma şekli olan terlemeye tesir eder. Vücut sıcaklığında 1 oC’lik artış, kalbin dakikada 18 defa daha fazla atmasına sebep olur.


Vücuttan buharlaşan her bir gram suyla 0,58 kilokalori ısı kaybedilir. Kişinin terlemediğini zannettiği zamanlarda bile, deri ve akciğerlerden yaklaşık 450–600 ml/gün nispetinde su buharlaşır.

Vücudumuzda metabolizma neticesi meydana gelen ürik asit, üre, tuz ve diğer zararlı maddeler ter vasıtasıyla da atılır. Bu açıdan bakıldığında ter bezlerine kanın temizlenmesi için böbrek vazifesi de verilmiştir denebilir. Ter bezleri hafifçe uyarıldığı zaman, ter sıvısı kanaldan çok yavaş akar. Bu sıvıyla beraber çıkan sodyum ve klor iyonlarının bir kısmı tekrar emilir (Bu, vücut için faydalı bir durumdur; zîrâ vücudun bu maddelere ihtiyacı vardır). Aksi durumda vücudun elektrolit dengesi bozulur, sinir ve kas problemleri ortaya çıkar, daha sık tuz alma ihtiyacı doğardı.

Fizikî aktivite sırasında veya sıcak ortamlarda aşırı terleriz. Hücrelerimiz sodyum, potasyum ve klor gibi iyonları geri emecek zaman bulamaz. Böyle hızlı bir terleme sebebiyle meydana gelen sıvı kaybı, yerine konamaz ise özellikle dolaşım sistemimizde aksamalar başlayabilir. Bu sebeple sıcak zamanlarda yaşlı ve çocukları güneşten korumak ve onların bol sıvı almalarını sağlamak gerekmektedir.

Terlemesek ne olurdu?

Vücudun tamamının veya bazı bölgelerinin terleme kabiliyetini kaybetmesi tıp dilinde “anhidroz” olarak bilinir. Bunun sebepleri arasında cilt kanseri, tiroit bezinin az çalışması; mayasıl, sedef (psöriasis) ve cüzam gibi hastalıklarla bazı ilâçların kullanılması gelir. Hararet yapan bir motorda bazı arızaların çıkması gibi; doğuştan ter bezi olmayanlar, vücutlarını soğutamazlar ve sıcak çarpmasından ölebilirler.

Laktik asit ter bezlerinde glikolizis son ürünü olarak oluşur. Ter üre konsantrasyonu ise plasma konsantrasyonuna eşittir. Laktik asit ve üre derinin doğal nemlendiricileri olarak rol oynamaktadırlar. Terde kallikrein, kininaz, katepsin-B benzeri enzim, ürokinaz gibi proteolitik enzimlerin bulunduğu gösterilmiştir. Özellikle sedef (psöriasis) ve aîopik dermatit gibi ter kanallarında tıkanıklık gelişen hastalıklarda terin epidermise geçmesi sonucu proteolitik enzimlerin inflamasyonu arttırıcı etkilerinin olabileceği düşünülmektedir.